Osmanlı’da İlk Tıp Fakültesi Girişimleri

Anadolu’da Tıp Okulları

Tıbbın bilimsel dönemi diye nitelendirilen M.Ö. 700 yılında Antik Yunan’da, şu anki Datça Yarımadasında, tarihteki ilk tıp okulu olan Knidos açılmıştır. M.Ö. 5. yüzyılda ise Hippokrates felsefeyi tıptan ayırarak, bilimsel bir yaklaşım ile eğitim veren Kos tıp okulunu kurmuştur. Orta Çağda Avrupa’da tıp konusunda bilimsellikten uzak bir dönem yaşanırken; Anadolu Medeniyetlerinde tıpta bilimsel bir dönem yaşanmıştır. Selçuklular zamanında hastane karşılığı olarak darüşşifalar inşa edilmiştir. Bu darüşşifaların en büyük özelliği, hastane hizmetinin yanı sıra tıp eğitimi vererek hekimler yetiştiriyor olmasıdır. Bu darüşşifalardan en önemlisi Anadolu Selçuklu döneminde 1206 yılında hizmete açılmış olan Gevher Nesibe Tıp Medresesi ve Darüşşifası’ dır. Bu darüşşifa hem tıp okulu hem de hastaneyi aynı bina içerisinde barındırıyor olmasından dolayı dünyada bir ilki teşkil etmektedir.

Rum Tıp Okulu

III. Selim Avrupa ile temasları sonrasında tıp öğretiminin otopsisiz olamayacağını anlamış ve bunun devlet eliyle yapılmasına cesaret edemeyip Rumlara verilmesini daha doğru bulmuştu. 1805’de III. Selim’in yönlendirmesi ve verdiği izinle Divan-ı Hümayun Tercümanı Dimitri Moruzi tarafından, Kuruçeşme Akademisi olarak bilinen ve dil, edebiyat, matematik eğitimi veren Rum okulunda bir Rum Tıp Okulu açılmıştır. Padişah bu okula bir takım olanaklar yanında, arazisine, binalarına ve hocalarına dokunulmazlık sağlamıştı. Mora isyanı sonrasında bu okul kapanmıştır. (Öztürk, 2009)

Dimitraşko Morozbeyzade veya Dimitri Moruzi, zengin Fenerli Rumlar’dan Moruzi ailesinin bir üyesi. Diğer Rum tercümanlarala beraber Ruslara casusluk yaptığı tespit edilmiş ve 1812 Bükreş Antlaşmasından sonra idam edilmiştir.

Spitalya ve Tersane Tıbbiyesi

III. Selim döneminde 1806’da, Kasımpaşa’da Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi (1774-1834) girişimiyle açılan açılan ve Spitalya denilen Tersane Tıbbiyesi, tersanede gemilere cerrah yetiştirmek için eğitim dili İtalyanca olarak kurulmuştur. Bu okul Viyana’da 1785’de açılan Josephinum Askeri Tıp ve Cerrahi akademisi ile cerrahhanenin bir arada bulunması sebebiyle ona çok benzeyen bir anlayışla yapılandırılmıştır. III. Selim’in gayesi ilk fırsatta Sakızağacı Hastanesi’nde Müslümanlar için bir tıphane açmak olsa da Kabakçı İsyanı önce tahtına sonra canına mal olmuştur. 1807’de III. Selim dönemi bitse de 1822’de bir yangınla kül olana kadar ayakta kalan bu kurum Türk tıbbının batılılaşmasında bir dönüm teşkil ermektedir. (Kemahlı, 2015; Öztürk, 2009)

Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi (1774-1834): Süleymaniye Tıp Medresesi’nde okuduğu sanılır. Bazı kaynaklarda da Venedik’te tıp tahsili yaptığı öne sürülür. 1791’de Sinan Ağa Medresesi Müderrisliğine (asistan), 1796’da saray hekimliğine, 1803’te Padişah III. Selim’in hekimbaşlığına getirildi. 1807’de Padişah III. Selim’in tahttan indirilmesi üzerine hekimbaşılığı sona erdiyse de, on yıl sonra, Padişah II. Mahmud zamanında yeniden hekimbaşı yapıldı. Bu atanma sırasında devrin bir diğer önemli tıp adamı olan Şanizade Ataullah Efendi ile arasında bir siyasi çekişme yaşandı.

Tıphane-i Amire

HekimbaşıMustafa Behçet Efendi, üçüncü hekimbaşılığı sırasında 13 Ocak 1827’de Padişah II. Mahmud’a bir öneri vererek yeni bir tıp mektebi kurulmasını önermiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun çağdaş anlamdaki ilk tıp fakültesi Tıphane-i Amire 14 Mart 1827’de eğitime başlamıştır. Bu tarihin günümüzde Tıp Bayramı olarak kutlanmasına neden olan iki önemli tarihsel olaydan ilkidir. Bu okul da ordu için hekimler yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. Tıphane-i Amire’nin ilk müdürü de (nazır) Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’dir. (Öztürk, 2009)

Tıphane-i Amire’nin eğitim programı 4 yıl olup o dönemdeki Fransız ve Alman tıp okullarındakine benzer. Bu tip bir disiplin temelli eğitim programı ABD’de 1870’lerden sonra oluşturulmuş, çağdaş anlamda yenilenmesi ise 1910’da Flexner raporundan sonra gerçekleşmiştir. (Kemahlı, 2015) Okulu özendirmek için ilk başta giriş sınavı konulmamıştır. Öğrencilere maaş ve günlük istihkak bağlanmıştır. Eğitim programında pratik uygulama ya da diseksiyon yoktur. Eğitim dili Fransızca’dır.

Tıphane-i Amire Ders Programı (Kemahlı, 2015)

Cerrahhane-i Amire 

Gelinen noktadan pek de memnun olmayan II. Mahmud 4 Mart1831’de Topkapı Sarayı’nın Yaldızlı kapı tarafındaki üç odasında bir Cerrahhane-i Amire kurdurmuştur. İsmail, Kamil, Ali, Veli, Nuri, Hüseyin, Şerif Efendiler Cerrâhhane’nin ilk mezunlarıdır. Okulun mevcudu tam olarak bilinmemektedir. İlk mezun İsmail Paşa Mektebi Tıbbîye nazırı ve hekimbaşısı olmuştur. (Öztürk, 2009)

Tıbhane ve Cerrahhane’nin Birleşmesi ve Galatasaray’a Taşınma

1836’da Tıp ve Cerrâhlık eğitimi birleştirildi. İlk sınıfta genel bilgiler ve dil bilgisi, ikinci sınıfta tıp dersleri ile yabancı dilde tıp bilgileri, üçüncü sınıfta tedavi ve farmakoloji bilgileri yanında ağırlıklı olarak anatomi öğretilecekti. Son sınıfta kabiliyetlerine göre ikiye ayrılan öğrenciler, cerrahi sınıfta cerrahi bilgileri, tıp sınıfında ise tıp bilgileri alacaktılar. (Öztürk, 2009)

Tıphâne ve Cerrâhhane-i Amire Nazırı Ahmet Necip Efendi, Mayıs 1837’de yer darlığı nedeniyle yeni bir bina talep eder. Galatasaray’daki Enderun Mektebi’nin düzenlemeler yapılarak tıphâne binası olarak kullanılmasına karar verilir (8 Ağustos 1837). Ekim 1838’de bu binaya taşınılır. (Kemahlı, 2015; Öztürk, 2009)

Dönemin Hekimbaşı Abdullah Molla, Tıphâne ve Cerrâhhanenin birleştirilmesi gerekçesini şu satırlarla anlatır. “Tıphâne-i Amire 4 sınıf, Hoca, Muallim, Talebeler, memurla birlikte 139 kişiden oluşmaktadır. Talebelerin eğitimiyle her nekadar emek ve gayret gösterilse de bu talebelerin geceleri evlerine gidip sabahları gelmeleri tahsillerine her durumda kuvvetli bir mani olmaktadır.Bu yüzden bu öğrencilerin Cerrâhhane-i Amire öğrencileriyle birleştirilip sadece tatil geceleri evlerine gitmeleri düşünülmüştür.” (Öztürk, 2009)

Abdülhak Molla (1786-1854): Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’nin kardeşidir.II. Mahmut ve I. Abdülmecit devirlerinde hekimbaşı olarak görev yapmıştır. 1833’de hekimbaşı ve Mekteb-i Tıbbiyye-i Adliyye-i Şahane nazırı oldu; ağabeyini tıp eğitiminde yaptığı yenilikleri destekledi. Padişahtan özel izin alarak anatomi dersinin kadavra üzerinde görülmesini sağladı. 1838 yılında “Meclis-i Tahaffuz-ı Ula” (Yüksek Karantina Meclisi) sıfatıyla salgın hastalıklara karşı karantina teşkilâtını geliştirip yaygınlaştırmış, çiçek aşısı uygulamasını da mecburi hale getirmişti.

Dr. Kars Ambros Bernard

Dr. Karl Ambros Bernard (1808-1844)

Sultan II. Mahmud’un özel hekimliği ve yeni kurulacak tıbbiyede görev alması için Osmanlı Devleti’nin Paris elçisi Ahmed Fethi Paşa Viyana’da Avusturya Başbakanı Fürst Klemens von Metternich’ten dirayetli iki hekim ile bir eczacının İstanbul’a gönderilmesini istedi. Bu görevi üstlenen Hariciye müsteşarı Baron von Ottenfels, seçimi Josephinum öğretim üyelerinden Friedrich Jaeger von Jaxtthal’e havale etti. Kıdemli hekimlerin bu görevi kabul etmemeleri üzerine görev iki genç askerî hekim Jakob Neuner ile Karl Ambros Bernard’a teklif edilmiş, kendilerine yapılan çeşitli sınavlardan da başarılı olmaları sonucunda geçici bir sözleşme ile İstanbul’a davet edilmişlerdir. Eczacı Anton Hofman ile birlikte bu üç Avusturyalı Trieste’den deniz yoluyla 3 Aralık’ta İstanbul’a gelerek 1838 yılının son günlerinde göreve başlamışlardır. (TDV İslam Ansiklopedisi, 1992; Öztürk, 2009)

Dr. Bernard 30, Dr. Neuner henüz 32 yaşındadır. Dr. Neuner saray hekimi olarak görevlendirilirken Dr. Bernard yeni okulda Ders Nazırı ve ardından da okul müdür olarak görev yapar. Dr. Bernard 1841 yılında Muallim-i Evvelliğe yükseltildikten sonra Türk tıbbına katkısı giderek artacaktır.(Öztürk, 2009)

Dr. Karl Ambros Bernard (1808-1844): Dr. Bernard 5 yıl içinde 4 Fransızca kitap yazdı, bunlardan biri Türkçeye çevrildi. ‘’Farmakope ve Kodeks’’ adlı bu kitap ile Osmanlı devletinde ilk kez ilaç kullanımının kuralları konmuş oldu. ‘’Oskültasyon ve Perküsyonun Esasları’’ adlı Fransızca kitabı da önemi yapıtlarındandır. Bu dönemde tıp okulunda hasta başında ders anlatma yöntemi yerleşmiştir. Prof. Bernard Türk tıbbına büyük hizmetlerini gerçekleştirirken 36 yaşında boynundaki flegmona bağlı sepsis nedeniyle vefat etmiştir. (TDV İslam Ansiklopedisi, 1992).

II. Mahmud’un Mekteb-i Tıbbîye-i Adliye-i Şahâne Açılış Konuşması

II. Mahmud

17 Şubat 1839’da, Topkapı’daki Tıp okulunun 180 öğrencisinin Galatasaray’da tesis edilen ve kurucusu sultanın lakabına istinaden Adliye olarak anılan tıp ve cerrâhi akademisine nakil nedeniyle yapılan açılış törenine bu tesisin en üst sorumlusu olarak Saik Paşa, Maliye Bakanı Nafiz Paşa, okulun nazırı Osman Efendi, çok sayıda yüksek rütbeli memur ve subaylar ile bazı Avrupalı hekimler ve onlar arasında bu yeni tıp ve cerrâhi akademisinin organizasyonu ile görevlendirilen Avusturyalı hekim Dr. Bernard bulunur. Tesisin, eksiklerinin tamamlanmasından sonra öğretime açılışı Türklerin yeni yıl başlangıcı olan Mart ayının ilk günleri olarak belirlenmiştir. Ölümünden sadece 1 ay önce yapılan açılış merasiminde Türk Tıbbının en önemli konuşmalarından birini veren II. Mahmud (1785-1839) Türkçe eğitime geçme isteğini de özenle vurgulayarak şunları söylemiştir:

“Çocuklar,

Bu yüksek binaları Tıp okulu şeklinde düzenleyerek adını Mekteb-i Tıbbîye-i Adliye-i Şahâne koydum. Burada insan sağlığının hizmetine çalışacağından bu okulu diğerlerinden üstün tuttum. Tıp fenni burada Fransızca öğrenilecektir. Ancak burada hatırınızdan bir soru geçecektir. Acaba bizim dilimizde yazılmış tıp kitapları yok mudur ki, yabancı dille öğrenimi üstün tutuyorsun diyeceğinizi bilirim. Bunu aynen benimserim ve size karşılık olarak şimdilik bazı sakıncalar ve zorlukların bulunduğunu hatırlatırım. Her nekadar hekimlikle ilgili pek çok kitaplar bulunsa da önceleri Avrupalılarda bu kitapları almış, dillerine çevirmiş ve okutmuşlardır. Lakin bu kitapların aslı Arapça yazılmış olup, uzun süreden beri İslam bilginleri tarafından okunup öğrenilmekten vazgeçilmiş, ilim terimlerini bilenler de azalmış olduğundan, bu kitaplar bir yana atılmış, böylece bunları okuyup dilimize çevirmek hem güç hem de uzun zaman istemektedir. Avrupalılar bu kitapları çevirmeye başladıktan sonra geçen yüzyıl Tıp öğreniminde ilerlemeler, buluşlarla hekimlik bilgisine katkıda bulunmuşlardır. :Bu bakımdan elimizdeki kitaplar onların kine bakarak biraz eksik görünmektedir. Biz bu eksiklikleri tamamlamak için çalışsak bile, hemen Türkçeye çevrilmeleri imkânsız olduğu gibi, böyle bir eğitim için en az on yıl Arapça öğrenmek ve beş altı yıl da tıp eğitimi yapmak gerekir. Halbuki bizim beklemeye vaktimiz olmadığı gibi, yurdumuz ve ordularımızın büyük ihtiyacı olan hekimleri biran önce yetiştirmek ve Türkçeye çevirerek Tıp kitaplarını meydana getirmek zorundayız. Size Fransızca okutmaktan maksadım Fransızca dili değildir. Hekimlik fennini öğrenip yavaş yavaş yurdumuzun her köşesine yaymaktır.”

demiş ve Avusturya’dan getirilen Charles Ambroise Bernard’ı eliyle göstererek:

“Bu zatı sizin için özellikle getirdim. Avrupa’nın birinci sınıf hekimlerinden olup gayet yetenekli ve bilgili bir kişidir. Kendisinden ve öteki hocalardan hekimlik öğrenin ve yavaş yavaş Türk dili üzerine bu ilmi yayın. Çünkü yabancı olarak ve tabip sıfatıyla birçok neidüğü belirsiz kişilerin yurdumuzda yerleşmesinden, şurda burada şarlatanlık yapmalarından memnun değilim. Allah’ın izniyle okulunuzu bitirerek diplomanızı aldıktan sonra büyük rütbelere erişeceğiniz kesin bir hakikat olduktan başka okulda bulunduğunuz sürece, her çeşit ihtiyaçlarınız en iyi bir biçimde temin edildiğini belirtmek isterim. Yiyeceklerinizde sıcaklık kebaptan sıcaklık çileğe kadar vardır. Ötekiler de bunların benzerleridir. Sizlere bir üstünlük işareti olmak üzere yaptırmış olduğum nişanlarınızı da bu hafta içinde göndereceğim. Hemen sizlere isteklerim gereğince Ulu Tanrı’dan başarılar dilerim. İstemek sizden vermek bizden.”

Öztürk, 2009

Dr. Bernard da açılış sırasında bir konuşma yapmıştır. Konuşmasını Fransız lisanında yapan Bernard’ın konuşmasını Osman Efendi tercüme etmiştir. Gelişinde sadece bir eğitmen olarak yer alan Dr. Bernard’dan ziyade ilginin Dr. Neuner’de olduğu görülmektedir.

II. Mahmud (1785-1839): Tahtta kaldığı 31 yıl, Osmanlı tarihinin siyasi açıdan en bunalımlı dönemlerinden biridir. Gerçekleştirdiği reformlarla imparatorluğun çehresini değiştirerek Osmanlı modernleşmesinin temellerini atmış, ölümünden dört ay sonra ilan edilen Tanzimat Fermanı’na giden yolun hazırlayıcısı olmuştur. Tarihlere Vaka-i Hayriye olarak geçen Yeniçeri Ocağının kanlı bir şekilde kaldırılması hadisesinden sonra kurduğu Avrupai tarzda eğitim gören Asakir-i Mansure-i Muhammediyye ordusu ile modern Türk ordusunun temellerini attı. 1828 yılında yayınladığı Kıyafet Nizamnamesi ile sarık, kavuk ve biniş giyilmesini yasaklayıp ceket, pantolon, fes giyilmesi kuralını getirdi ve kendi de sakalını kısa keserek modern kıyafetler ile halkın içine çıktı. Portrelerini yaptırarak devlet dairelerine astırdı. Devlet ve saray teşkilatında geniş ölçüde değişiklik yaparak Tımar Sistemi, Enderun ve Divan-ı Hümayun’u lağvedip çeşitli bakanlıklar ve meclisler kurdu. 1831 yılında Modern anlamda ilk nüfus sayımını gerçekleştirdi, ilk posta teşkilatını kurdurdu ve Osmanlı tarihindeki ilk resmi Türkçe gazete olan Takvim-i Vekayi onun döneminde yayımlandı. Sultan II. Mahmud, yapmakta olduğu reformların kalıcılığını bunların manasını kavrayacak nesillerin yetiştirilmesi ile mümkün görüyordu. Bunun için de eğitime çok önem verdi. İlköğretimi zorunlu hale getirerek bugünkü ilkokula denk rüşdiye okullarını kurdu. Avrupai tarzda eğitim vermek amacıyla İstanbul’da, Türkiye’nin ilk modern tıp okulu olan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve modern anlamda ilk harp okulu olan Mekteb-i Harbiyeyi kurdu.

Kuruluş ve Sonrasında Eğitim Programı ve Kadrosu

Okul, ilk kuruluşunda altı sınıf olarak planlanmıştı ve dersleri şöyleydi: (Öztürk, 2009)

Ders Programı

  • 1. Sınıf: Fransızca alfabe, gramer, kompozisyon.
  • 2. Sınıf: Fransızca alfabe, telemak, coğrafya, aritmetik, resim.
  • 3. Sınıf: Fizik, kimya, botanik.
  • 4. Sınıf: Anatomi,zooloji, organlar.
  • 5. Sınıf: Tıp bilgileri, iç ve dış hastalıklar, doğum, sağlık ve koruma.
  • 6. Sınıf: İç ve dış hastalıklar, cerrâhlık.

Öğretim kadrosu (Bilim, 1999b, 63 ; Tahsin, 1991, 16-19.)

  • 1. Sınıf: Akif Bey, Mösyö Rue.
  • 2. Sınıf: İnios ve Gaspar Efendiler.
  • 3. Sınıf: Derviş Paşa, Kalia ve Salih Efendiler.
  • 4. Sınıf: Spitzer, Konstantin ve Stefan Efendiler.
  • 5. Sınıf: Serandrn, Konstantin Kara Todori Beyler, Stefan Efendi.
  • 6. Sınıf: Bernard, Konstantin Kara Todori Bey.

Okulun öğretimi için bu altı sınıfın yeterli olmadığı düşünüldüğünden daha sonra Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane, ilk dört sınıfı idadi, 5’i yüksek olmak üzere 9 sınıf haline getirilmiştir.

İdadi (Lise) Sınıfları:

  • 1. Sınıf: Fransızca, Türkçe yazı, resim, Türkçe Okuma, Fransızca metinler, Fransızca gramer. 2. Sınıf: Türkçe kompozisyon, resim, Fransızca gramer.
  • 3. Sınıf: Coğrafya, Fransızca Gramer, Osmanlı Devletica Gramer.
  • 4. Sınıf: Geometri, Genel Tarih, Coğrafya, cebir.

Yüksek Kısım (Üniversite):

  • 5. Sınıf: Fizik, kimya, kompozisyon
  • 6. Sınıf: Anatomi, botanik.
  • 7. Sınıf: Eczacılık, zooloji, organlar, cerrâhlık.
  • 8. Sınıf: Sağlam koruma , Tıp bilgileri, genel hastalıklar, cerrâhlık.
  • 9. Sınıf: İç ve dış hastalıklar ve cerrâhlık.

Yüksek sınıflarda ders veren öğretmenler listesi

  • 5. Sınıf: Derviş Paşa, Kalia Efendi, Kavaâlit.
  • 6. Sınıf: Spitzer, Salih Efendi.
  • 7. Sınıf: George de la Sude (Corci Bey), Stephan, Kaspar Bey.
  • 8. Sınıf: Konstantin Kara Todori Bey.
  • 9. Sınıf: Mösyö Bernard, Spitzer Konstantin Kara Todori Bey, Serondi Bey.

Dr. Bernard’ın katkılarıyla Anatomi derslerinde kadavra kullanımı için ilk kez izin alınarak 1841’de uygulamalara başlanmıştır. (TDV İslam Ansiklopedisi, 1992). Bu esnada öğrenci adedi 239’a yükselmiştir. (Öztürk, 2009) Dr. Bernard batının yeniliklerini memleketimize getirirken, yardımcılığını Dr. Stephane yapıyordu. Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane’deki tamamen teorik olan öğretim terk edilmiş, Dr. Bernard, ve arkadaşları tarafından poliklinik, diseksiyon, otopsi çalışmaları başlamıştı. Dahiliye ve Hariciye derslerini bizzât Dr. Bernard veriyor, kitap yazıyordu. Kendisi aynı zamanda Avusturya hastanesinin hekimi olduğundan klinik derslerini hasta başında verdiği gibi, normal ve patolojik anatomi için oradaki ölülerden faydalanıyordu.

Ders yılı Ramazan ayının ilk gününden önce tamamlanacak şekilde imtihanlar yapılıyordu. Bu final sınavlarından başka, öğretim süresince; iki bakalorya, üç doktora ve son sınıfta tez imtihanı verme mecburiyeti vardı. Bu bakalorya ve doktora sınavlarını veremeyen öğrenciler, bulundukları sınıfların genel imtihanına kabul edilmezlerdi ve sınıf geçemezlerdi. Üç doktora imtihanı verecek olan son sınıf öğrencileri çalışmalarına bir önceki yıl yaz sonunda, yaz tatilinde başlamaktaydılar. Anatomi, fizyoloji ve genel patoloji konularını kapsayan ilk imtihan son yılın kış aylarında verilmekteydi. Bunu tıp, farmakoloji, kimya konularını içeren ve yaz aylarında girilen ikincisi izliyordu. Öğretim yılının sonunda ise iç hastalıkları, hijyen, cerrahi hastalıklar, tıbbi ve cerrahi klinik bilgilerini sınayan üçüncü doktora imtihanı yapılıyordu. (Öztürk, 2009)

Gayrimüslim Öğrenci Alınmaya Başlanması

Kuruluşunda yalnızca Müslüman öğrenciler alan okul, 1839 Tanzimat Fermanı ile gayrimüslim öğrencileri de kabul etmeye başlamıştır. 1842–1843’de 38; 1843–1844’de 76 Hıristiyan öğrenci alınmıştır. Ayrıca okul yatısız olarak da öğrenci kabul etmeye başlamıştır.

İlk Mezunlar ve Hipokrat Yemini

Dr. Bernard’ın verdiği rapora göre okulun ilk mezunları 1842-1843 yılında 16 kişidir (Öztürk, 2009). Bitirme töreninde Sultan Abdülmecit huzurunda, Kur’an’a el basarak yapılan, Hipokrat Andına benzer bir and okunarka yapılmış ve bu gelenek halen devam etmektedir. Hipokrat Andının hekimlik tahsilini tamamlayanlarca yapılması Selçuklular döneminde yerleşerek ordan 13.yy’da Salerno ve diğer Avrupa tıp fakültelerine geçtikten sonra 1843’de tekrar Türkiye’ye gelerek bugüne kadar süre gelen bir gelenek olmasıdır. (Öztürk, 2009)

İlk Türkçe Tez ve İlk Adli Otopsi Kaydı

Dr. Bernard aynı mezuniyet töreninde, ders nazırı olarak görev yapak Hekimbaşı Abdulhak Molla’nın oğlu ve Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi yeğeni Hayrullah Efendi’nin de (1820-1866) “bir çok idari işleri olmasına rağmen derslere devam ederek doktora sınavlarını verdiği ve ayrıca diploma alacağını” belirterek “doktora tezi olarak Türkçe bir çalışma sunduğunu ve bu eserinde , incelediği tıp kitapları ile öğretmenlerinin derslerinde dikkatini çeken ve hekimlik mesleği için gerekli en göze çarpan bilgileri bir araya getirdiğini bildirir.” Osmanlı İmparatorluğu’nda otopsi yasak olduğundan özel bir izinle ve sadece gayrımüslimlere ait kadavralar üzerinde otopsi yapma iznini Bernard elde etmişti. “Makalaat-ı Tıbbiye” adlı bu kitapta ilk adlî otopsilerin kayıtları, ölen Macar kökenli bir sırık hamalı üzerinde yapılıp kayda geçirilmiştir. Otopsi yapılan kişiyle ilgili: “…kişinin midesinde bullerin (nüfetat) ve kuvvetli yangının bulunduğunu ifade eden Dr. Bernard, Ayrıca beyninin ince (pia mater) ve örümceksi (arachnoidea) zarları arasındaki bir atardamarın kusmaya bağlı sıkınma etkisiyle tıka basa kanla dolduğu (imt ilay-ı külli) ve sonuç olarak beyin dokusuna değin yayılmış (infiltratio) kanamanın (apoplexia cerebri) ortaya çıktığı…” anlatılmaktadır. İlk otopsinin kayıtları kitabın 52. sayfasından, diğeri isse 91. sayfadan başlamaktadır.(2 farklı kayıt altında toplamda sadece 3 nüsha mevcut: Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi, Hungarian Academy of Sciences Library and Library of Congress) Takvimhane-i Âmire Matbaasında 1843’de basılmış olan bu tez 179 sayfadır. Çeşitli hastalıklara ekten olan bir madde-i semiye’den bahsederek Robert Koch’dan önce bugünkü mikrop bahsinden söz eden bir döküman olmasıyla da tarihi değeri vardır. “Makalaat-ı Tıbbiye” ilk Türkçe doktora tezi olarak da görülür (Öztürk, 2009)

Hayrullah Efendi (1818 – 1866), Osmanlı şair ve hekim. Abdülhak Molla’nın oğludur. 1839’da babasının başında olduğu Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’ye girdi ve burada eğitim gördü. Tıp eğitimini ders nazırlığı göreviyle birlikte yürüttü. 1841 yılında Avusturya hastanesinde yapılan, Osmanlı’nın ilk adli otopsisini sunduğu “Makalaat’I Tıbbiye” ilk Türkçe tıp tezi olarak kabul edilir. Mezun olduktan sonra doktora çalışması Dürûrü’l-muhât, 1844’te ise Tedâvî-i Etfâl (Sıhhatnümâ-yı Etfâl) adlı eserini yayınladı. 9 Ekim 1845’te babası Mekteb-i Tıbbiyye’deki görevinden alındıktan sonra kendisinin de ders nâzırlığı görevi son bulmuştur.

Osmanlı Tıp Eğitiminin Yeterliği: Mezunların Viyana Sınav Başarısı

Sultan Abdülmecid’in talebi üzerine, Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane’nin mezunlarının yeterliliklerinin Avrupa’nın saygın bir tıp fakültesinde yapılan sıkı bir sınavla değerlendirilmesine yönelik Avusturya Sarayı’ndan olumlu yanıt alındı. Arif Musa, Stefan İlias, Gregorie Yanovitch ve Nicolas Nikifor, Dr. Spitzer’in önderliğinde Viyana’ya gönderildi. Bu dört genç, zorlu sınavı başarıyla geçerek Viyana’da Türk Tıp Okulu’nun standartlarını kanıtlamış oldular. (Öztürk, 2009)

Tıp Eğitiminin Mekan Sorunu ve Geçici Yerleşkeleri

Ahşap Galatasaray binasının yangın riski taşıması nedeniyle, Harbiye bölgesinde yeni bir tıp eğitimi mekânı oluşturulması kararlaştırılmış ve 1847’de Hekimbaşı İsmail Paşa’nın öncülüğünde bu yeni binanın temelleri atılmıştır. Ancak 1848 Beyoğlu yangını sırasında Galatasaray’daki binanın bir bölümünün hasar görmesi ve Harbiye’deki inşaatın tamamlanmamış olması sebebiyle, okul dokuz yılın ardından Hasköy’deki Humbarahane-i Humayun kışlasına taşınmak zorunda kalmıştır. Türk Tıbbının ilk tıbbi yayını olan Vakayı Tıbbîye gazetesi, Hasköy’deki Humbarahane-i Humayun kışlasının litografya baskı makinelerinde basılmaya başlanarak tıp literatürüne katkıda bulunmuştur. Galatasaray’daki bina onarılınca Tıbbiye bir ara oraya dönse de bu kısa süreli oldu; yeni kurulan Mekteb-i Sultani’nin buraya yerleşmesine karar verilince 1868’te buradan kesin olarak ayrıldı. (Galatasaray Lisesi Tarihi, 2024) Tıbbiye Haydarpaşa’daki yeni binasına geçene kadar 55 yılda (1848-1903) yedi kez yer değiştirmiştir.

Tıp Dünyasına Yön Verecek Öncü Mezunlar

Dr. Bernard ile çalışarak klinik fizyoloji alanını kuran Şakir Paşa, anatomi laboratuvarlarını yenileyen Mazhar Paşa, klinik alanda şöhret kazanan Nafiz ve Feyzi Paşalar gibi isimler ve Avrupa’da çeşitli uzmanlıklar alan Celal Muhtar (ÖZDEN), Celal İsmail (PAŞA), Cemil PAŞA (TOPUZLU), Süleyman Numan, Akil Muhtar (ÖZDEN), Besim ÖMER (AKALIN) gibi hekimler, Türk tıbbını modern metodlarla buluşturan ve zenginleştiren kürsüleri ve laboratuvarları ile önemli katkılarda bulunmuşlardır.

Bu Serinin Devamında…

https://meded.acilci.net/index.php/2024/05/09/tip-egitimini-turkcelestirme-sureci

Kaynaklar

  • Sabri Kemahlı. Tıp Eğitimi ve Hekimlik Dilimiz Nasıl Türkçeleşti? Tıp Eğitimi Dünyası / Eylül 2015 / Sayı 44.
  • Hülya Öztürk. Mekteb-İ Tibbiye-İ Adliye-İ Şahane Ve Kurucusu Charles Ambroise Bernard. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ Tarihi Bilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi. Eskişehir Eylül , 2009
  • BERNARD, Karl Ambros (1808-1844). TDV İslâm Ansiklopedisi. Cilt 5. Sayfa 520-521. 1992
  • Ekrem Kadri Unat. Yüz yıl önceki tıbbiye mektebinde bir milliyetçilik mücadelesi. Bilgi. Ocak 1971: Sayı 284 : Sayfa 8.

Related Articles

Responses